MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

AYAK BASMAK…

AYAK BASMAK…

Ayak basmak; bir yere gitmek, bir mekâna girmek veya bir alana varmak anlamında… Ayak basmak; bir kişinin belli bir yere gitmesi, orada bulunması veya o mekâna adım atması… Ayak basmak, kişinin fiziksel olarak bir yere varması veya o yere girmesi… Daha çok küçük çocuklarda yaygın olup genellikle büyüdükçe düzelen, ayak parmaklarının dışa doğru dönmesi, ‘ördek ayakları’ olarak da bilinen dışa basmak, ayak basmak eyleminin fizikî engelli hâli… Bu, kalça veya kaval kemiğinin bükülmesiyle, düztabanlık ile kalça kaslarının sıkı veya zayıf olması vb. nedenlerle ortaya çıkan durum… Diyabet sorunu olan bireylerin ayak sağlığına ve ayak öz bakım aktivitelerine dikkat etmeleri gerekmekte… Ayak basmak, yeni bir yere veya bilinmeyen bir alana adım atmanın metaforik ifadesi… “Bir insanın ayak basmadığı yer, o insan için yeni dünyalardır.” (Neil Armstrong)… Ayak basandan para da alınır… Espri bir tarafa, ayak basmak dahi parayla… Ayakbastı parası, eskiden bir yere gelen insandan sadece orada bulunduğu veya o yere girdiğinde veya soktuğu eşya için alınan para, bir çeşit vergi… Ayakbastı parasının güncel versiyonu, ülkeler tarafından ‘vergi ve harç’ adı altında yapılan uygulama…

Ayak basmak, genellikle yeni başlangıçlar, keşifler ve önemli başarılarla ilişkili durum… Bu bağlamda, ayak basmak; insana ilham verici ve motive edici eylem… Meselâ, yeni topraklara ayak basmak, yeni umutların tohumlarını ekmek… Hayat, henüz ayak basmadığımız yolları keşfetmek, yeni yerlere ayak basmak, yeni sayfalar açmak… Korkusuzca ayak basmak, bilinmezlikle dans etmek… Bilinmeyene ayak basmak, heyecan verici… Geleceğe ayak basmak ve geçmişin izlerini takip etmek… Ayak basmak, büyük düşünüp küçük adımlarla olmalı… Büyük adımlar, küçük ayak basışlarıyla başlar… Hayâllerimize ayak basmak için, önce korkularımızın üstüne basabilmek lâzım… Yollar, ayak basmak için… Korkuya mahâl yok… Ayak basılmamış yollar, en büyük keşiflerin başlangıcıdır daima… Her yeni adım, daha önce ayak basılmamış bir sayfanın açılması… Cesaretle ayak basmaya devam… Bilinmeyene ilk adımı atmaktır, ayak basmaktır, cesaret… Büyük keşifler, cesur adımlarla başlar… En yüksek dağlara, adım adım tırmanılır; en uzak yolculuklar, bir ayak basışıyla başlar… Var olmak ve başarmak için, ayak basılmamış yollar kalmamalı… Daha mühimi, ayaklar baş, başlar ayak olmamalı… Yeter ki, kırıntı bilgilerle her konuda ahkâm kesip saptamalar yapanların, kendini bilirkişi yerine koyanların, kendi gibi düşünmeyen entelektüelleri aptal ve yandaş diye yaftalayanların, algı körlüğü sendromu yaşayanların, Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve diğer yerlerde yapılan zulümleri görmek istemeyenlerin, Siyonist zihniyete hizmet eden yabancı markaları değil, yerli ve millî markaları boykot etme çağrısı yapanların, emperyalistler tarafından fonlananların ayak oyunlarına gelinmesin… Sol yanlarımız acısın, sağduyulu davranılsın… Devletimizin-Polisimizin-Askerimizin ve tarihinde doğru tarafında yer alınsın…

Ayak basalım derken, ayakaltında kalmak ise, işin kördüğüm hâline geldiği, maksadın açmaz tarafının depreştiği, ayaklara pranga vurulduğu nokta… Asıl mesele, ayak basmadan önce parmak basabilmek olsa gerek… Parmak basmak, bir yere basınç uygulamak için parmağı kullanma eylemi… Parmak basmak; bir düğmeye basmak, bir yere işaret etmek veya bir elektronik cihazın dokunmatik ekranına dokunmak… Parmak basmak; bir konuda baskı yapmak veya birine yönelik bir eylemde bulunmak anlamında… Elbette parmak ve ayak basabilmek, kafa basmak olmadan, havanda su döğmek… Kafa basmak; bir konuda yoğun şekilde düşünmek, derinlemesine düşünmek demek… “En büyük zorluklardan biri, kafa basmak istemediğiniz bir şeye kafa yormaktır.” (James Lendall Basford)… “Kafa basmak, kendi kendine en büyük yolculuktur.” (Plato)… Kafa basmak olmazsa, ne parmak basmak ne ayak basmak olur… “Gerçek anlamda bir şeyi öğrenmek istiyorsanız, kafa basmalısınız; bütün ayrıntıları öğrenmek ve anlamak için.” ( Albert Einstein)… Kafa basmak, başa çıkmakla örtüşmeli ki, sorunların üstesinden gelinebilsin… Oraya şuraya bura ayak basmak, iyi niyetle olunca, ayaklara hükmeden kafa olur… Hiç istemediğimiz ayak basmak, düşmanın vatan toprağına ayak basması… Gidelim gidebildiğimiz yere kadar, bilim yolunda her birimiz… Yeter ki zulüm ile bir yere ayak basılamasın… Her bir mekâna, aya, gezegenlere ayak basalım… Bizim de, bir ayağımız ayda olsun… Kimler ayak basmadı ki, en yakınımızdaki aya? Ay'a ilk kez 1969'da Apollo 11 ile giden Amerikalı astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin… Sonrasında aya ayak basanlar… Charles Conrad, Alan Bean, Alan Shepard, Edgar Mitchell, David Scott, James Irwin, John Young, Charles Duke, Eugene Cernan, Harrison Schmittm… Aya ayak basanların her biri, ay fatihi… Amaçsızca bilindik bir yere ayak basanlar, bilinmeseler de olur… Aya gitmedikleri hâlde, aya ayak basanlar ise; güvenilir ve başarılı olanlar… Böylesi aya ayak basanların adımları, güçlü ve sağlam olur, kendilerine güvenilir…

Ayak basmak, olağan durum… Lâkin ‘ayak basayım’ derken faka basmak, kafa basmamanın illet hâline gelmiş biçimi… Ayak direterek, ayak oyunlarına mâruz kalmak mümkün… Doğru olan, ayaklarımızın üzerinde durabilmeyi becerebilmek, sonrasında emin adımlarla toprağa basmak… Asıl mesele, ayağa düşmeden, ayağımıza çelme takılmadan dimdik ayakta durabilmek… Gerisi ayak yapmaktan ibaret… Ayak olmadan sürünmek bile, boşa kürek çekmek… Hayat bu, “Ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz. (İnsan yaşadıkça türlü engeller ve güçlüklerle karşılaşabilir)” (Atasözü)… Her an sürprizlerle karşılaşabiliriz… Bilmemiz gereken, ayaklarımızı yürütenin başımız olduğu… ‘Ayak’ sözcüğünün geçmediği hangi ifade, yerli yerine oturabilir ki… Meselâ, Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Semaver’ adlı hikâyesinde ayak figürü merkez alınarak, insanların tuhaf hâlleri anlatılmış… Haldun Taner’in ‘Ayak’ adlı öyküsünde de ayak figürü etrafında dolaşan tipler aracılığıyla ilginç olaylar dile getirilmiş… Adında ‘ayak’ sözcüğünün geçtiği bazı kitaplar… Celil Sadık tarafından yazılan ‘Uygarlığın Ayak İzleri -Sanat Dehaları’ (Epsilon Yayınevi)… Harper Collins yarışmasında birinci olan, birbirinden farklı metropol insanların hayatlarını anlatan, Lüset Kohen Fins tarafından kaleme alınan ‘On Derin Ayak İzi’ adlı kitap… ‘Merdivendeki Ayak Seslerin’ (Antonio Munoz Molina) adlı; gerçekle hayâlin sınırlarının birbirine karıştığı, birbirinin içinde eridiği, bir labirentin içinde geçen, yaşanmış -ya da yaşanamamış- olayların zihinde yeniden canlandırıldığı, Bruno’nun hikâyesi… Stephen Hymer’ın yazdığı ‘Emperyalizmin Kumdaki Ayak İzi: Robınson Crusoe’ isimli kitap… Dursun Gürlek tarafından yazılan, kafalarında kütüphane taşıyan adamlar’ın hayat hikâyelerini anlatan ‘Ayaklı Kütüphaneler’ adlı kitap… ‘Ayak Sesleri’, Necip Fazıl Kısakürek tarafından kaleme alınmış bir şiir…

Ayak basabilmek, yürüyebilmek, çok büyük bir nimet… Ayakların yere basması ve yürümek, yalnız bir eylem değil; düşüncenin harekete geçmesi, aksiyona dönüşmesi… Bu, konuşmayı ve düşünmeyi kolaylaştıran fiil, insanın kendi hızında hareket etmesi, özgür olması… Bu, insan olmanın ayrıcalığı… Ayak basmak, irade işi, tercihin harekete geçirilmesi… Ayak basmaktan kaçınmanın, ayak diretmenin âlemi yok… Gayret etmeden hazıra konarak, ayak işlerine takılı yaşamak ne kadar doğru? Har vurup harman savuranlar, birilerine ayak uydurmakla, onları taklit etmekle asla başarılı olamazlar… Böyleleri saf ayağına yatıp ayak yaparak, kendilerini kandırabilirler ve başları ayaklarına hâkim olan ayaklı kütüphanelere sadece ayak bağı olabilirler… Ayakta duralım, ayık duralım… Ayak oyunlarına gelmeyelim… Tarihin doğru tarafında, dimdik ayaklarımız üzerinde duralım… Emperyalistlere ve haksızlıklara karşı başımız dik duralım… Dürüstlükte elif olalım… Merhamette vav olalım… Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz, linki arkadaşlarınızla paylaşıp destek olmanız, olumlu-olumsuz görüşlerinizi, eleştirilerinizi iletmeniz dileğiyle…

Bu yazı toplam 767 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR