MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

İHTİLÂF…

İHTİLÂF…

İtilaf ve ihtilâf… İtilaf; anlaşma, uyuşma mânâsında… İhtilâf (Arapça); ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki ‘half’ kökünden türeyen sözcük… ihtilâf; bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık, ayrılık, anlaşamama, farklı görüşlerin neden olduğu tartışma ve uyuşmazlık anlamında… İhtilâf; söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demek… İhtilâf; daha ziyade olumsuz anlamda kullanılmış… Bu kapsamda, topluma ve topluluğa uyarı olarak, ‘birlik olmak, tefrika ve ihtilâftan kaçınmak’ vurgusu yapılmış… İhtilâf ve hilâf… İhtilâf, farklı bir görüşe sahip olmak, farklı görüşlerden birini benimsemek… Hilâf, diğer görüşlere karşı tavır almak… İhtilâfta, maksat aynı olmakla birlikte yöntem farklı… Hilâfta ise hem maksat hem yöntem ayrı… Farklı bir yaklaşıma göre, hilâf, delile dayanmayan aykırı görüş; ihtilâf; delile dayanan aykırı görüş…

Her konuda, insanların ittifak yapmaları elbette mümkün değil… İhtilâf, sormak ve sorgulamak odaklı olduğunda, güzel ve ilerlemenin temel taşı, sorunları çözmenin kilit taşı… İhtilâf, her şeye karşı olmanın gereği olduğunda ise, yolları kapatan engel taşı… Önemli olan, farklı görüşte olanların, diğer tarafın görüşünü yanlış kabul etmekle birlikte görüş ayrılığını asgari müşterek noktasına taşıyabilmeleridir… Bu, medenî olabilmenin vazgeçilmezi… Hata ve yanlışta ısrar ve ittifak doğru olmayan yaklaşım… Hata ve yanlışa itilâf edilmeli… Doğru ve bilimsel değerlendirmede ittifak, doğru perspektif… Doğru bilgiye ve referansa itilâf, tek kelimeyle sadece cehâlet… Farklılıklarımız itilâf konusu olmamalı… Farklılıklarımız, doğru bilgiye ulaşmada farklı yollar olarak algılanmalı… Parmaklarımızın farklı olması misâli… Her birimizin farklı özelliklerde, karakterlerde ve kişiliklerde olması gibi… Elektrikte iki farklı kutbun (eksi ve artı kutuplarının) olması gibi… Farklılıklar itilâfın değil, ittifakın bileşenleri olmalı… İtilaf ve ittifak… 1. Dünya Savaşı'ndaki iki ana ittifak: İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri… İtilaf Devletleri, Anlaşma Devletleri ya da Müttefik Devletler, Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Rusya'dan oluşan ittifak… İttifak Devletleri, Bağlaşma Devletleri ya da Merkezî Devletler, Almanya (ve yanında katılan Alman sömürge bölgeleri), Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devletinden oluşan devletler ittifakı…

Karşı olmak adına bir şeye karşıt görüş belirtmek ne kadar doğru? Nasıl bir yol izlemek doğru? Münakaşa mı, münazara mı, müzakere mi yapalım? En doğru olanı yapalım… Soralım, soruşturalım, sorgulayalım; ancak hep birlikte ortak akılla sorunları sonuçlandıralım… Hataları ve yanlışları karşı tarafta görmek, iki gözümüzü, özellikle üçüncü gözümüzü kapatmak demek… Öncelik, hataları ve yanlışları kendimizde görebilmek olmalı… Kendini sorulamayanın yaptığı, aslında, karşı tarafın aynasında kendini görmesinden ibarettir… Küçük düşünenlerin, düşünme zahmetine katlanamayanların yaptığıdır bu… Düşünmenin gereği, ilk aşamada itilâf, tetikleyici… Normlara ve etik değerlere itilâf çizgisine gelindiğinde, bağnazlık… Medenî birey ve ilim-irfan ehli olmanın gereği, aklımıza mukayyet olmakla başlar… Sonrasında, evrensel ve millî değerlerimize vakıf olmakla devam eder… Teknoloji iyi kullanabilmekle kalıcı hâle gelir… İşin püf noktası, medenî olabilmenin, edep sahibi entelektüel olabilmekle alâkalı olduğunu idrak edebilmekte… Entelektüel bakışı harikulade ifade eden söz: “Ya öğreten/âlim, ya öğrenen, ya dinleyen ya da bunları seven ol. Sakın beşincisi olma (ilme ve ilimle meşgul olanlara nefret duyma), helâk olursun!” (Hadis-i Şerif)… Aydın olabilmek için her konuda net görebilmeye çalışmak ve detaylı düşünmek gerekir… “Aydın olmak için önce insan olmak lâzımdır.” (Cemil Meriç)… Cemil Meriç’e göre; “Tanzimat’tan bu yana Türk aydının alınyazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak.”… Sorun, ne ölçüde eğitim süzgecinden geçebildiğimizle ilintili… Eğitimli olan, kendi toplumunu dışlamayan, kendi toplumuna tepeden bakmayan, kendi insanıyla hemhâl olan, her şeye itilâf etmeyi marifet sanmayan, yerli ve millî olan; işçidir, esnaftır, siyasetçidir, mühendistir, doktordur, mimardır, öğretmendir, avukattır, yazardır, sanatçıdır, akademisyendir… Eğitimli olan, insaf ve izan (anlama becerisi) sahibidir… Eğitimli olan, eleştiriyi önce kendinde yapandır… Eğitimli olan, sonuna kadar dinleyendir, karşısındakine saygılı olandır, teyit edilmeyen bilgiyi aktarmayandır… Siyasî görüşlerimizin farklılığı bir zenginlik olmalı; birbirimizi hâkir görmek ve tahammülsüzlük olmamalı… Kendi gibi düşünmeyenleri küçük görmek hastalığı, insanın çapını yansıtır… Her şeye rağmen çaptan düşmeden, çaplı davranıp “Dostumuza da düşmanımıza da hürmet etmeyi, onun çapını doğru tayin etmeyi bilmeliyiz.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Hakaret ve küfürle, yaftalamayla, alıntı sözlerle, sloganlarla, karşı fikri yok sayarak ve kendi söylemlerini her konuda bozuk plak gibi terennüm ederek bir yere varılamaz… İhtilâf etmek mi, itilaf etmek mi, ittifak etmek mi? Kelimelerin içini boşaltarak, ancak mânâyı itlâf ederiz (öldürerek ortadan kaldırırız, yok ederiz)… İyisi mi; biz, biz olalım; ihtilâfta ve ittifakta ölçüyü kaçırmayalım…

Sorgulamayı, ihtilâf yapmak diye, sallabaş olmayı tercih edenlerin, üzerinde kafa patlatılan bir meseleyi idrâk edebilmeleri imkânsız… Meseleye Fransız kalmamak adına, her hususta her yaptığımızın, kadim medeniyet değerlerimize ve çağın icaplarına göre usulünce teknoloji kullanılarak olması önemli… Meselâ, camilerin işlevi, günde beş defa ya da Cuma’dan Cuma’ya bayramdan bayrama gidilen mekânlar olmaktan çıkarılmalı… Asr-ı Saadet devri dikkate alınmalı… Asr-ı Saadet döneminde, ilmî, içtimaî, askerî işlevler; tekke, zâviye, cami, mescit, medrese vb. kavramlarının birleştiği, bütünleştiği, toplanma yeri olan Mescid-i Nebevî çatısı altında yerine getirilmiş… Mescitler, camiler, günde 5 vakit namaz kılmanın dışında sürekli kullanılan, toplantıların, nikâh merasimlerinin vb. sosyal etkinliklerin yapılabildiği mekânlar olarak da kullanılmalı, içi boş ve işlevsiz yerler olmaktan kurtarılmalı…

Bencil arzularımızın kurbanı olmayalım ki, bilginin karşıtı tarafında olmak garabetine düşmeyelim… Böylesi ihtilâf, hakikati boğmaktır; yozlaşmayı tetiklemektir; sapkınlığa ve hataya sürüklenmektir… Sınırlarımızı zorlamadan, etik değerleri ve standart normları dikkate alarak, görüş ayrılıklarımızı olumlu ve yararlı olabilecek bir duruma dönüştürmeye çalışmaktır, doğru olan… Bulunduğumuz pencereden, tek bir açıdan baktığımızda görebildiklerimiz kısıtlı… 360 dereceyi kapsayan alandan, farklı boyutlardan bakarak görebilmeyi, en azından denemek lâzım, ihtilâfı ittifaka evirebilmek için… Bütün bunlar için ilim-irfân-izan lâzım… İrfân (anlama, bilme, kültür) ve izan (anlama yeteneği) olmadan, ilim (bilim), kanatları olmayan kuş misali…

Zembereği boşalmış bir saat gibi hep aynı minval üzere her konuya maydanoz olmanın âlemi yok… Ateş olsak, cirmimiz (cüssemiz, hacmimiz, gövdemiz, ebadımız, çapımız) kadar yer yakarız, sahibi olduğumuz mal-mülk-servet-makam kudreti kadar değil! Cürmümüz (suçumuz, kabahatimiz, kusurumuz, hatamız, yanlışımız) ne olursa olsun, insan olabiliyorsak, insan kalabiliyorsak, yeni ve temiz başlangıçlar yapabiliriz… Selam, sevgi ve saygılarımla.

Bu yazı toplam 1383 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR