YOĞURDU ÜFLEMEK…
Yoğurdu üflemek, tedbirdir… Tedbir her türlü sakatlığı önler… “Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır. Deveni bağla, ondan sonra tevekkül et. Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi asalet olmaz.” (Hadis-i Şerif)… “Sütten ağzı yanan yoğurdu / ayranı üfleyerek yer / içer.” (Atasözü)… Sütten ağzı yanan yoğurdu üfler, başına gelen kötü bir olay nedeniyle, benzer bir durumla karşılaştığında çok dikkatli ve tedbirli davranır… Bize zarar veren kişi, hâl ve olay karşısında ihtiyatlı hareket etmektir, tekrar aynı durumla karşılaştığımızda elden gelen bütün tedbirleri almaktır, yoğurdu üflemek… İhtiyatsızlığın bize maliyeti pahalıya mâl olur… Aynı kötü durumla ikinci defa karşılaşınca, temkinli hareket etmemiz olağan bir durum… Tedbirsizlik veya bilgisizlik nedeniyle yaptığımız bir işten zarar görünce, benzer işleri yaparken gerekli tedbirleri alırız, aşırı titiz davranırız... Toplumsal ilişkiler içinde yanlış bir davranışımız nedeniyle zarar görünce, daha dikkatli ve ölçülü oluruz... Bir olaydan gerekli dersi alan, zarar gören, elbette yoğurdu üfleyerek yer… Zırhtan daha iyisi, hedeften uzak durmak… Tedbir alalım ki, sonunda pişman olmayalım… Takdir Hak’tan, tedbir bizden… Zira ağzında bal olan arının, kuyruğunda iğnesi vardır… “Uzağı düşünmeyen adam, acıyı yanı başında bulur.” (Konfüçyüs)… Akıllı olan, bütün yumurtaları aynı sepete koymaz… “Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir.” (Hz. Mevlana)… Akıllı olan, kuş değil ki yuvasını uçurum üzerine yapsın… Tedbir, işte öyle bir şey; ışık önde, gölge arkanda sana tâbi…
Karanlığı aydınlığa çeviren güneş gibidir, geceyi gündüz yapan ay gibidir, kandil gibidir tedbir… Yoğurdu üflemek, beklenmedik olaya, tedbir almaktır… Hayatın ne getireceği ne götüreceği nâmalûm… Biz, biz olalım; camdan evde oturup ona buna taş atmayalım… Tehlikenin hangi cihetten geleceği belli olmaz; büyük düşünelim küçük yapalım… Tedbiri de evhama dönüştürmeyelim… Ne kadar akıllı olursak olalım, ihtiyatı elden bırakmayalım, lâkin kaygı içinde de yaşamayalım… Söndürülmüş görünen ateşin küllerin arasında uyuduğunu da bilelim… Hiçbir işte gerektiğinden fazla acele etmeyelim; dikkatli olalım, kendimizi zor duruma düşürmeyelim, yoğurdu üfleyerek yiyelim… Yediğimiz içtiğimiz ne çok sıcak ne çok soğuk olsun; ne yazdığımız ne söylediğimiz önce kendimize sonra başkalarına küpe olsun… Gönüller hoşnut olsun… Çocuklar ağlamasın, çiçekler solmasın… Laf üstüne laf konmasın… Taş üstüne taş konsun, yürekler sevgiyle dolsun…
Tedbirin en akıllıcası olanı, kim bilir belki de, bize kurulan tuzaklara düşer gibi görünmeyi iyi bilmektir... Tedbirin çok fazlası ise, endişe girdabında boğulmaya eş değer durum… Meselâ, bir eşek bir yerde tökezleyince, aradan uzun zaman geçse ve sonra aynı yere gelse, eşek durur ve gitmez… Bir musibet bazen bin nasihatten evlâ… Diyelim “Neylerse güzel eyler Mevlâ.”… Öyle elbette, akıllılık dersen tedbir gibisi; asalet dersen, güzel huy gibisi ve zenginlik dersen, kanaat gibisi yok… Ecel geldi mi ölüme çare yok; ancak acele ile eceli çabuklaştırmanın, kredi kartı limitini bir günde çarçabuk bitirmenin de âlemi yok… Zorlukları bertaraf edebilmenin yolu, zorluk ortaya çıkmadan tedbirini almaktır… Tedbir diye yapılan her bir şey, tedbiri kendi içinde zembereği boşalmış saate de döndürmemeli… Bunu en güzel ifadesi: “Çok yalnızım. Yalnızlığımı gidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımı çoğaltmak oluyor.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Tedbirde aşırıya kaçmanın neticesi, korkaklık ve başarısızlıktır… “Çok tedbirli olanlar pek az şey yapabilirler.” (Schiller)… Hele hele kendimizi birine ya da birilerine etiketlemek, tedbir almak olamaz… Birine körü körüne bağlanmak ve ona âşık olduğunu sanmak, düşünme melekelerimizin akamete uğraması, düşünce devrelerimizin kapanması demektir… Tedbiri elden, duayı dilden ve gönülden bırakmayalım… Tedbir, tehlikeyi önleyen sigorta gibidir… İhtiyatla desteklenmeyen cesaret bir işe yaramaz… Kendiyle barışık olmayan bizle nasıl barışık olabilir? Kendine faydası olmayanın başkasına nasıl faydası olabilir? Bu yüzden, her yerde, her şartta ve her zamanda gerekli tedbiri almak gerek…
Yoğurdu üfleyip yedikten sonra ne yaptığımız daha mühim… “Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş.” (Atasözü)… Açıkgöz ve yüzsüz olanın, işlediği suçu başkasının, saf olanın üstüne yıkması, yutulur lokma değil… Yoğurdu yiyenin kaşığı yutması ise, işin aymazlık tarafı… Kaşığı yutan, çok açgözlü ve doymak bilmeyendir; başkalarının hakkını gasp edendir… Böyle birinden ‘yoğurdum (ayranım) ekşidir’ demesi beklenmez; kişiliği tam oturmamış ve ahlaken olgunlaşmamış kimsenin malını kötülemesi, kendini tenkit etmeye yanaşması düşünülemez… Bu karaktere sahip olan biri, tenkit edilmeye gelemez… Yoğurdu üfledik, tamam. Yoğurdu yeme faslı, üflemeyi boşa çıkaran süreç/vetire olmamalı… Mâlûm, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır… Her bir bireyin kendine özgü bir çalışma yolu, yöntemi, iş yapma biçimi vardır… Çok sıcak sütü içince, elbette dilimiz yanar… Süt çok sıcak diye süt içmekten vaz mı geçelim? Çaresi kolay… Sütü ılıtalım, havayı yumuşatalım… Emin olmadıkça bir nefeste sütü içmeyelim; ayranı, yoğurdu üfleyerek içelim, yiyelim… Her meselede çıkıntılık yapmayalım…
Tedbir diye, tedbiri tedbirsizliğe mahkûm etmeyelim… İşin doğrusu: “Çareyi tedbirde sanmak ne gaflet! Deveni hem bağla, hem tevekkül et!” (Necip Fazıl Kısakürek)… “Takdirle yazılan, tedbirle bozulmaz.” (İmam-ı Rabbani)… En akıllıca yapılan tedbir; hiçbir zaman çıktığımız kapıyı hızlı çarpmamaktır; geri dönmek ihtimali her zaman varken… Tedbir, aslında, sorunları önceden tahmin edebilmek ve gerekeni önceden yapmakla alâkalı… Tedbirle, belirsizlikleri minimize edebilmek ve riskleri kontrol altına alabilmek mümkün… Hastalığın çaresini bilip ilaç kullanmak ve ilacı ölçüsünce kullanmak, tedbirin olması gereken formatı… Kulaktan duyma, aslı astarı olmayana göre hareket etmek, tedbir değil… Tedbir, tahkik ile emek ile bilgi ile desteklenmeli ve uygulanmalı… Aç kalmamanın tedbiri, bir haftalık yemeği bir öğünde yemek değil… Tok olmanın tedbiri, her bulduğunu yemek değil… Tedbir, sağlıklı ve dengeli beslenmek… Tedbir, kitap almaktan ibaret değil; tedbir, aldığımız kitabı okumak, okuduğumuzu anlayıp uygulamak… Tedbir, yiyecek stoklamak değil; yiyeceği israf etmemek ve lokmayı bölüşüp paylaşmak… Tedbir, sevgiyi sadece gülümsemek sanmak değil; yerine göre kızmak, doğruyu ve hakkı haykırmak… Tedbir, birlerinin hoşuna gitsin diye sekiz olmak değil; tedbir, hakkı söylemede elif olmak, nezakette vav olmak…
Dilimiz yansın, gönlümüz yansın… Yeter ki ateşler sönsün, başkaları yanmasın… “Süt içtim, dilim yandı.” sözü, “Ayran içtik, ayrı düştük.” söylemine evrilmesin… Her daim, içtenliğimiz ile tedbirimiz birlikte olsun… Selam, sevgi ve saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.