MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

DÖRTTEN SONRA BEŞ GELİR…

DÖRTTEN SONRA BEŞ GELİR…

Matematikte sayılar, ardı sıra artan ve eksilen değere göre dizilir... Dört, beşten önce gelir ve beş, dört ile altı arasındaki sayı olarak tanımlanır... Bu sıralama, artan ve eksilen değere göre, her bir sayı için geçerli... Bu sıralama, birçok bilimsel ve mühendislik uygulamasında bilindik kural... Meselâ, bilgisayar bilimlerinde sıralama algoritmaları (belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yollar); veri yapılarını düzenlemek ve optimize etmek (performansı artırmak ve daha iyi verim alabilmek için yani sistemi daha iyi bir hale getirmek için yapılan işlemleri yapmak) için kullanılır. Matematiksel düzen ve sıralama, karmaşık sistemlerin anlaşılabilir ve yönetilebilir olmasını sağlar. Bu sıralamayı altüst eden sıralama, matematiksel bir işlem ve hesaplama değildir... Sayıların bu düzenli yapısı, aritmetik, cebir ve diğer matematiksel disiplinlerde çok önemli...

‘Dörtten sonra beş gelir’ ifadesi, sıranın ve sürecin doğasında bulunan temel bir gerçek... Rakamların yeri, eksilen ve artan çizgide... Sıfırdan önce, sıfırdan sonra... Birden sonra, birden önce... İkiden sonra, ikiden önce... Bu basit ifade, yalnızca matematiksel bir gerçeği değil, hayatın çeşitli alanlarındaki düzen, süreklilik ve ilerlemeyi de simgeler... Bu gerçek, hayatın döngülerinde ve ilerleme süreçlerinde vuku bulan durum... Hayatın her aşaması, belirli bir sıraya göre ilerler ve bu sırada her adım, bir önceki adımın üzerine inşa edilir... Eğitim sürecinde, her sınıf veya seviye, bir sonraki seviyeye hazırlık niteliğindedir. Bu aşamalar, bireyin bilgi birikimini artırır ve iş becerilerini geliştirir... Böylece, bireyin daha karmaşık ve ileri düzeydeki görevlerle başa çıkabilmesini sağlar... Kariyer gelişimi de benzer bir döngüye sahip... Çalışanlar, deneyim ve bilgi birikimlerini arttırarak kariyer basamaklarını tırmanır. Her yeni görev veya pozisyon, bir öncekine dayanır ve bireyin profesyonel gelişimine katkıda bulunur... Bu, ‘dörtten sonra beş gelir’ gerçeği... Dört dörtlük olmak için, ‘dört’e ulaşana kadar sarf edilen emek ve çaba mühim...

Doğanın ve evrenin düzeninde, matematik her bir noktada mevcut... Tabiatta ve kâinatta, sıralama ve düzen olmadan hiçbir döngüden söz edilemez... Mevsimlerin döngüsü, gece ve gündüzün ardışıklığı, ayın evreleri vb. doğa olayları, belirli bir sırayla gerçekleşir... Bu döngüler, ekosistemlerin denge içinde kalmasını sağlar ve canlıların hayatlarını idame ettirebilmelerini belirler... Evrende yıldızların var oluşu, hayat döngüsü ve ölümü gibi süreçler, belirli bir sıraya göre ilerler... Evrenin işleyişini ve zaman içindeki evrimini başka nasıl açıklamak mümkün olabilir ki... Toplumsal düzenin ve kuralların açıklaması da böyle... Toplumdaki düzen ve sıralama da böyle... Yasalar, kurallar ve sosyal normlar, bireylerin ve toplumun uyum içinde yaşamasını sağlar... Toplumsal düzen, adâlet ve eşitlik ilkelerine dayanır ve bireylerin haklarını korur... Eğitim, hukuk, ekonomi gibi toplumsal sistemler, belirli bir sıralama ve düzen içinde işler... Bu sistemler, bireylerin ve toplumların refahını artırmak için gerekli...

Dörtten sonra beş gelir... Bu gerçeği yok saymak, sıranın ve sürecin tabiatında bulunan temel gerçeği inkâr etmek demek... Bu, matematiksel sıralamadan hayatın döngülerine, doğa ve evrenin düzeninden toplumsal kurallara kadar, her alanda söz konusu... Düzen, süreklilik ve ilerleme; bireylerin ve toplumların gelişimi, ilerlemesi ve var olabilmesi için, sürdürülebilir bir gelecek için gerekli. Matematik ve estetik... Birbirini bütünleyen iki kavram... İşin mantığı bizi nitelik ve nicelik noktasına ulaştırmakta... Nitelik, bir şeyin oluş biçimi ya da bir şeyin yapısını belirleyen, onu şöyle ya da böyle yapan temel özellik; bir önermenin olumlu ya da olumsuz oluşu; bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet… Herhangi bir şeyin nasıl ve ne gibi niteliklere (özelliklere) sahip olduğu hususu… Nicelik, bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu, kemiyet, miktar… Uzunluk, kısalık, mesafe, ağırlık vb. (metre, cm, km, gram, kg vb.) ifadeler, nicel anlamlı ifadeler… Bir şeyi saymadan, miktarını belirtmeden bir şeyin var oluşundan ve özelliklerinden bahsedebilmek mümkün mü? Niceliksiz nitelik ve niteliksiz nicelik… Nicelikle niteliğin birlikteliğindeki esas unsur, nitelik… Nesne niceliksel olarak değişse de, niteliğini sürdürmesi normal olan durum... Niceliğin, niteliğin dengesini bozarak çoğalması veya azalması, farklı bir niteliğe geçiş vetiresi/süreci… Nitelik niceliğe, nicelik niteliğe muhtaç… Sayılar, niceliği; değerler, niteliği şekillendirmekte... Nitelik olmadan nicelik, nicelik olmadan nitelik; içleri boca edilmiş sözler... Meselâ, siyasette ‘hülle milletvekili’ ile ‘kiralık milletvekili’ ile yasaların delinmesi… Bir birey olarak, milletin parasının ve milletin kullandığı oy tercihinin niceliksel olarak milletin vekili alet edilerek değiştirilmesini, politik çıkarlar için kullanılmasını ve nitelikli davranılmamasını, hazmedebiliyor muyuz? Nitelikli, erdemli ve saygın olabilmek birincil mesele… Sonrası? Rakamları yan yana getirerek, say sayabildiğin kadar... Değerlerin törpülendiği hengâmede, saydıkça, dörtten sonra beş gelse ne yazar, gelmese ne yazar...

‘Dörtten sonra beş gelir’ mantığını anlamak için, hem takvimin tarihine hem tarihin takvimine bir göz atalım... ‘Ay’ın dünya çevresinde dolanımını esas alan ve Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden hicrî takvimde, kamerî ayların günleri birbirleriyle aynı olup tam olarak 29 gün, 12 saat, 44 dakika 3 saniye veya 29,53059028 gün... Bütün hicrî/kamerî yılların günlerinin sayısı eşit olup tam olarak 12 ay yani 354,3670834 gün... Milâdî takvim, dünyanın güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman... Gregoryen takviminde bir yıl 365.2422 gün, Jülyen takviminde bir yıl 365,25 gün... Jülyen esaslı Rumî takvimde her 400 yılda 3,12 gün yani yaklaşık 128 yılda 1 gün geri kalınmakta… Bu sebeple 4 Ekim 1582 tarihinden itibaren önce Avrupa’da daha sonra diğer ülkelerde, Papa 13. Gregorius tarafından yaptırılan Hz. İsa'nın doğduğu yılı milat olarak alan Gregoryen esaslı Milâdî takvim kullanılmaya başlanmış... Ülkemizde takvim… Tanzimat Dönemine kadar Osmanlı Devletinde Hicrî takvim her sahada resmî takvim olarak kullanılmış… Tanzimat Döneminde Milâdî 13 Mart 1840 tarihinde Rumî takvime geçilmiş; 1 Mart 1256 Cuma günü yılbaşı olarak kabul edilmiş… 1870 Milâdî yılına kadar çift takvim uygulaması olmuş… 1870’den sonra sadece Jülyen esaslı Rumî takvim kullanılmış… Batının kullandığı Gregoryen esaslı Milâdî takvimden 13 gün geride olan Jülyen esaslı Rumî takvim 8 Şubat 1332 tarihine kadar kullanılmış… Bu tarihten itibaren Gregoryen esaslı Rumî takvime geçilmiş… 15 Şubat 1332 tarihini 1 Mart 1333 (Milâdî 1917) günü takip etmiş; böylece tarihten 13 gün silinerek gün sayısındaki hata düzeltilmiş… 1333 Rumî yılı teknik sebeple 1 Mart'tan başlamakla beraber 10 ay devam ederek, 31 Kanunievvel (Aralık) 1333 (Milâdî 1917) günü sona ermiş… 1334 Rumî yılının ilk günü ise 1918 miladî yılının ilk günüyle aynı anda Gregoryen takvimi esasına uygun olarak 1 Kanunisanî (Ocak) olmuş ve 13 günlük fark böylece giderilmiş… 1334 Rumî yılından (Milâdî 1918) itibaren Rumî ve Milâdî takvimlerdeki ay ve gün farkı ortadan kalkmış… Denkleştirmenin başlangıcı 1 Kanunisanî (Ocak) 1334 = 1 Kanunisanî (Ocak) 1918 şeklinde gerçekleşmiş… Nihayetinde 26 Kanunievvel (Aralık) 1341 (Milâdî 1925) tarihli ve 698 sayılı kanunla Rumî takvim başlangıcı olan 1300'lü seneler terkedilip batılı ülkelerin kullandığı Milâdî takvim başlangıcı olan 1900'lü seneler resmen uygulamaya konulmuş… Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nde Rumî 1341 senesinden itibaren seneler 1925 ve devamı şeklinde adlandırılmaya başlanmış…

Sayılarla oynayarak, eksiltip artırarak, bir yere kadar... Asıl mesele, yerimizde saymamak meselesi... ‘Dörtten sonra beş gelir’ meselesi... Ne zaman dörtten sonra beş gelmez? Dört dörtlük olamadığımız zaman... Hep bire, birine takılı kaldığımız zaman… Başkalarına fırsat vermediğimiz zaman… Arka planda kalmayı hazmedemediğimiz zaman… Selam, sevgi ve saygılarımla.

https://bit.ly/muzafferceven Kanalımı takip etmeniz dileğiyle…

Bu yazı toplam 506 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR