DİN GÖREVLİSİ, DİNİN GÖREVLİSİ…
Osmanlı Devleti (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye); Oğuz Türklerinden Osman Gazi'nin 27.01.1299’te kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümdarlığında Orta Çağ'dan Yakın Çağ'a kadar varlığını sürdürmüş... Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuş bir beylik iken, 1453 yılında 2. Mehmed'in Konstantinopolis'i fethedip Bizans İmparatorluğu'na son vermesiyle imparatorluk hâline gelmiş... 1517’de, 1. Selim (Yavuz Sultan Selim)'in Mısır Seferi sonucunda İslam hilâfeti Osmanlı Hanedanı'na geçmiş ve bu tarihten sonra gelen her padişah, aynı zamanda halife olmuş; en geniş sınırlarına 1683’de ulaşmış… Orta Avrupa'nın bir bölümü ile Balkanlar'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın bir bölümü, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya'nın bir bölümü ve Anadolu üzerinde hâkimiyet kurulmuş… Osmanlı Devleti, 1699’da Karlofça Antlaşması sonrası gerileme dönemine girmiş… Sultan 2. Abdülhamid Han, ilk metnini Elmalılı Hamdi (Yazır) Hoca’nın kaleme aldığı ve Fetva Emini Hacı Nuri Efendi’nin onayladığı Hâl' fetvası ile 27.04.1909’da tahttan indirilince, yıkılış başlamış… 01.11.1922’de saltanatın kaldırılmasıyla fiilen sona ermiş… 03.03.1924’te, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ‘Halk Fırkası Meclis Grubu’ tarafından hazırlanan ve Urfa mebusu Şeyh Saffet Efendi ile 53 arkadaşının imzası bulunan Hilafetin kaldırılmasına dair kanun teklifi üzerinde müzakereler 5 saat içinde tamamlanmış, 431 numaralı ve resmî ismiyle ‘Hilâfetin İlgâ ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun’◼ kabul edilerek hilafet kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiş, 11.03.1924’te medreseler kapatılmış… Patrik ve hahambaşı diye bilinen dinî liderlik pozisyonları kaldırılmamış… Hz. Ebubekir 1’inci İslam halifesi, son Osmanlı hakan-halifesi Sultan Mehmed Vahîdedin Han 101’inci, hakan olmayıp sadece halife olan Abdülmecid Efendi de 102’nci ve son İslam halifesi… 03.03.1924’de ‘Şeriyye ve Evkaf Vekâleti’ (Din ve Vakıf İşleri Bakanlığı)nın ve Şeyhülislam (dini konularda en yüksek yetkiye sahip devlet görevlisi)nin yerine, Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle 429 sayılı kanun gereği Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kurulmuş ve 04.04.1924’te Mehmet Rıfat Börekçi Diyanet İşleri Başkanı olarak atanmış… 09.07.2018'de Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlanmış…
Diyanet (Latince ve Arapça kökenli Türkçe din bilgisi ve teoloji terimi); din kurallarına tam bağlı olma durumu, din… Diyanet; dine bağlılık, dindarlık, ahkâm-ı dîniyeye tamamıyla riayet, maneviyat, dinî-manevî davranış biçimi, dindarlık anlayışının ortak bir unsuru, alçakgönüllülük… Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB); İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurum… ‘Dinayet’, yanlış kullanım… Dinayet, din ve ayet değil… ‘Dinayet’in, deni (alçak) kelimesinden türediğini varsayarak ‘Dinayet’ denmesi de hoş değil… Diyanet mensupları, din görevlileri… Din görevlisi… Dinin görevlisi… Her ne ise, inandığı düşüncenin görevlisi, kişinin kendisi aslında… İnanılan değerlerin yerine getirilmesi ve uygulanması sorumluluk gerektirir. Kim başkası adına bu görevi üstlenebilir ki? Elbette, bilgili olan bir adım ileride her daim… Bu mânâda papaz, haham ve imam; konunun uzmanı, danışmanı olan kimse… Dinî liderler de, konunun uzmanı olanların başları… İşin hiyerarşik kısmıyla ilgili söz söylemek, haddimiz değil… Dile getirmeye çalıştığımız, din görevlisinin ya da dinin görevlisinin ticarî kaygılarla sömürünün bir parçası hâline getirilmeye çalışıldığı kısım… Din görevlisi, dinin görevlisi kisvesiyle maddî çıkarlara göre, hiç bir kimseye; işleyen çarkın fırıldağı olmasına geçit verilmemeli… Bu, her bir meslekte ve görevde olması ve yapılması gereken… Kim neye inanıyorsa, bunu birilerine bağımlı olmadan yapmalı… Elbette, rehberlik/danışmanlık gerekli… Dinin gerekleri, illegal ve ehil olmayan merdiven altı söylemlere göre değil, ehlince yapılan beyanlara ve rehberliğe göre olmalı… Dinimizde hükümler, ‘edille-i şer'iyye’ denilen kaynaklara (Kuran’a, sünnete, icmaya ve kıyasa) bağlanmış… Kuran, Allah’ın hükümleri… Sünnet, Hz. Peygamberimizin Kuran’ı açıklayan sözleri, davranışları ve hayatı… İcma, müctehidlerin, imamların dinî konularda üzerinde fikir birliği ettikleri hususlar… Kıyas, Kuran’da, sünnette ve icmada hükmü bulunmadığı düşünülen şeylerin hükümlerinin bilinenlerle kıyaslanarak anlaşılmaya çalışılması…
Din görevlisinin veya dinin görevlisinin görevi ne midir? Rehberlik etmek, insanları aydınlatmak ve onlara dinî görevlerini yerine getirmelerinde yardımcı olmak… Hakk’ın hükmü belli: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvada en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” (El-Hucurat, 13)… Mesele çok net… Yol yordam belli… Herkesin bir yol tutması, yoluna baş koyduğu yolda yürümesinin yolu ayan beyan… Akılların ve gönüllerin birilerine kiraya verilmesi, din görevlisi ya da dinin görevlisi diye ehil olmayan bilgisiz ve ahlâkî davranışları olmayan birine/birilerine bağımlı hâle gelinmesi doğru değil! Her birimiz tek tek mükellefiz ve mesulüz… Elbette, aklımızı kalbimizi kiraya vermeden, ekol/okul bağlamında tedrisat lâzım, diz çöküp talebe olmak lâzım… Haddimizi aşarak hüküm vermek değil maksadımız… Niyetimiz ve tek dileğimiz, Hz. Peygamberimizin tek önder olduğunun bilinmesi… Din görevlisinin ya da dinin görevlisinin görevlerinin doğru anlaşılması… Din görevlileri, imamlar, papazlar… Halife, İslam dünyasının baş imamı… Papa, Katolik Kilisesi'nin başı, Roma'daki Papa, katoliklerin başpapazı… Rum Patrik, ortodoksların başpapazı… Ermeni Patrik, Ermeni Apostolik Kilisesi'nin başpapazı… Osmanlı İmparatorluğu döneminde, din görevlileri; imamlar, hatipler, müderrisler ve papazlar… Din görevlileri; çeşitli dinî ritüellerin/ayinlerin (ibadetlerin) gerçekleştirilmesinden, dinî merasimlerin icra edilmesinden, dinî eğitim ve öğretim faaliyetlerinden sorumlular… Din görevlileri; dinî konularda vaazlar ve dersler vermekle, topluma ahlâkî/etik değerler kazandırmakla yükümlüler…
Dinî görevler ile ilgili öneriler… Cami düzenlemesinin iç mefruşatında ve çevre düzenlemelerinde sadelik olmalı; harcamalar ekonomik ve akıllıca olmalı… Kullanılmayan minarelerin ve estetik bir özelliği de olmayan abartı ve düzenlemelerin yerine her camiye bir aşevi, okuma evi ve mağdur yolcu konaklama yeri, çocuklar için oyun alanı yapılmalı… Minareler, cami binasının bir kısmı olarak hilal ve yıldız logolarının kullanıldığı mimarî değeri olan bir yükselti olarak inşa edilmeli… Asrı Saadet devri dikkate alınarak, geleneksel yaklaşımların yerine akılcı ve Kur’an öğretisi ve buyrukları tek ölçüt olmalı; camiler, 5 vakit namaz kılmanın dışında sürekli kullanılan, toplantıların, nikâh merasimlerinin ve benzeri etkinliklerin yapılabildiği mekânlar olmalı… Temiz olan her satıhta namaz kılınabilir. Dünyanın her temiz sathı cami gibidir. Harcamalar taşa değil başa yani insana yapılmalı… Namaz çıkışı aleni nakdi yardımların yerine, banka hesaplarına para yatırılmalı ve belgesiz hiçbir şekilde yardım parası toplanmamalı… Vaazlar ve hutbeler, sunum / tez / ödev / görev olarak hazırlıklı ve planlı bir şekilde yapılmalı… Saati doldurmak adına, bozuk plak gibi bir cümlenin tekrar tekrar ve üslubu bozuk ve vakit nimetini israf edilerek yapılması önlenmeli… Ezanlar, dualar ve sureler teganni ve gereksiz nağmeler ile değil, anlam öne çıkacak ve kelimeler anlaşılacak şekilde uygun makamla okunmalı… Nasıl ki bir öğretmenin, eğitimcinin rastgele ve hazırlıksız ders yapmaması gerekiyorsa, bir vaizin, hatibin, imamın, müezzinin ve kayyımın da aynı hassasiyetle görev yapması lâzım… Din görevlilerine ödenen maaş, (din bilgisi öğretimi, vaaz, Kur’an öğretimi, cami bakımı, camiye gelenlerle ilgilenme vb.) görevler karşılığında olmalı, mesai 5 vakit namaz vakti süresince sınırlı olmamalı… Camilerde vaaz ve hutbeler eğitim teknolojisi kullanılarak yapılmalı… Diyanetin vaaz ve hutbe konuları aynı anda bütün camilerde ortak olarak işlenmeli… Vaizler, hatipler ve imamlar bireysel yaklaşımlarını İslamî kriterleri yok sayarak vaazlara ve hutbelere yansıtamamalı… Camiye gelen çocukların, çocuksu davranışlarına hoşgörü ve sevgiyle yaklaşılmalı… Çocuk sesi olmayan camiler, meyvesiz ağaç gibidir… Vaazlarda ve hutbelerde önceden hazırlık yapılan metinler dikkate alınmalı ve gereksiz tekrarlar yapılmamalı ve hutbe süresi uzatılmamalı… Vaizin ve hatibin yorumu öne çıkmamalı. Diyanetin özenle hazırladığı metinlere ve İslamî hassasiyetlere bağlı kalınmalı. Namaza gelen, camiye yeni gelen çocuklar ürkütülmemeli. Korkutmadan, müjdeleyerek sevgi ile mesajlar iletilmeli. Ezan, sure ve dua okunurken teganni ağırlıklı olmamalı; söz, makamın-nağmenin önünde olmalı, anlaşılmalı…
Söyledikleri ve yaptıklarıyla rol model olan, Hz. Peygamberimiz gibi hayat süren, sadece Hakk’ın hatırını gözeten din görevlileri ya da dinin görevlileri baş tacımız… Din görevlilerinin ya da dinin görevlilerinin izanlarına sunmak istediğimiz mesajlar, umarım dikkate alınır… Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz dileğiyle…
◼https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc002/kanuntbmmc002/kanuntbmmc00200431.pdf
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.